Sene 1969.. Göçebe hayatı yaşıyoruz. Yazın yaylada kışın kışlada geçiriyoruz.. Ailelerimiz geçimlerini hayvancılıklan yapıyorlar.. Kırklar yaylası bizden 2 km uzakta.. biz her sabah oraya, köydeki çocuklar yürüyerek ilkokula giriyoruz.. okul binası olmadığı için.. Kırklar yaylasındaki bir evi okul yapmışlar.. Bir odasında birinci ve ikinci sınıflar beraber okuyorlar… Bir odasında da üçüncü dördüncü ve beşinci sınıflar beraber okuyorlar.. Okul müdürümüz İsmet bey; her sabah derse başlamadan evvel, biz 60 70 öğrenciyi, okulun önünde siyah Önlüklü, üzerine beyaz yaka giymiş, bir elinde defter, bir elinde yumurtalı patatesli annelerimizin yaptığı dürümlerle hazırol vaziyette bekliyor, oda bize yabancısı olduğumuz bir dilde -o zaman Türkçeyi hiç bilmiyoruz- bize bir şeyler anlatıyor..
Böylece aylar geçerken.. köydeki çoğu çocuklar okula gitmemek için annesi babası gelip müdüre dert yanıyorlar.. işte koyunumuz var hayvanımız var.. çocuğun kuzuyu koyunu gütmesi lazım deyip, Çocuklarını okula göndermemek için bahane arıyorlardı.. hatta çoğu teyzelerim dayılarım İsmet beye gelirken; elinde bir Helke yoğurt veya süt, yumurta kendi yaptıkları yağ peynir ve tandır Köy ekmeğini getiriyorlardı.. İsmet bey de çoğu zaman gelen ailelerin sorunlarını dinledikten sonra, gelen hediyeleri de kabul ettikten sonra.. tamam derdi; yarın gelmesin bu hafta gelmesin der, bir taraftada okulun önemini anlatırdı.. Zaten okul neydi ki? kızların öğrenim görmesin hoş karşılanmadığı, nasıl olsa erkeklerde askere gidince türkçe’yi öğreneceklerdi.. büyüklerimizde siz okuyupta Başbakanmı olacaksınız derdi.. Ben her sabah okula kalkıp, 2 Km yürüyerek büyük bir zevkle gidiyorum.. Defterimi kurşun kalemimi ve silgimi hiçbir zaman elimde bırakmıyordum.. teneffüslerde bile kimse kalemimi silgimi çalmasın diye cebimde taşıyorum..
Bir gün İsmet bey bir teneffüste beni ve iki çocuğu daha yanına çağırıp, 23 Nisan Çocuk bayramı kutlamaları yapılacağını ve bizimde şiir okuyacağımızı, şiirleri belirleyip ezberlememizi söyledi.. Ben kendimi sanki çok büyük ve önemli bir göreve terfi edilmiş birisi olarak görmüştüm.. Şiiri hemen ezberlemiş bir odada beraber yaşadığımız, sekiz kardeşimi karşıma almış; onlara 23 Nisan’da okuyacağım şiiri okuyor, provasını yapıyordum..
Neler hayal ediyordum, yer yatağında yatarken.. Okulun önünde öğrenciler ve aileleri toplanmış ve ben okulun çardağından 23 Nisan şiirini okuyor ve herkes beni alkışlıyor….
Okulda şiirin provasını yaparken, İsmet bey bana okuyacağım beş kıtalık şiirimi okurken, son kıtasında sağ elimi havaya kaldıramamı ve göğsüme doğru sallamamı istemişti..
22 Nisan akşamı öyle bir yağmur yağdı ki, öyle bir yağmur yağdı ki her yer çamur içinde kalmıştı.. Çizme nedir; o zaman bilmiyorduk.. naylon ayakkabılarımız vardı.. Bırakınız 2 km yol gitmeyi.. 5 metre ileri bile gitmiyoruz çamurdan..
Altı yaşındaki bir çocuğun belkide ilk defa yaşadığı hayat şartları içinde, hayali sukuta uğradığı, yukarıya sitem ettiği gün, o günkü kutlanılmıyan ve şiir okunulmayan 23 Nisandı..

 

Bildquelle: freepik